Bir Psikoterapist Neye Susar? Psikoterapide Sessizlik, Konum ve Etik Üzerine - Bursa Psikolog Adem Öztürk
- Adem ÖZTÜRK

- May 16
- 2 min read
Psikoterapide Sessizlik, Konum ve Etik Üzerine
Psikoterapi, kelimelerin dolaşıma girdiği, bazen açıklayıcı bazen de açıklanamaz olanın çevresinde örülen bir ilişkidir. Bu ilişkide psikoterapistin sessizliği, çoğu zaman bir boşluk değil; anlamla yüklü bir alandır. Susmak, nötr olmak ya da herhangi bir konuda konuşmamak, yalnızca konuşmamanın değil, belirli bir etik, yapısal ve kuramsal konumlanışın göstergesidir.

Psikoterapide sessizlik ne anlama gelir? Bir terapist neye susar?
Danışanın yerine karar vermeye.
Terapist, danışanın hayatına dair doğruyu bilen, yön gösteren ya da öneride bulunan kişi değildir. Bu nedenle terapist, ne yapmanız gerektiğini söylemeye değil, neyin içsel olarak sizin için mümkün olabileceğini birlikte duymaya alan açar.
Kendi değer yargılarına.
Terapistin sessizliği, terapötik ilişkiye kendi değerlerini, inançlarını ya da kanaatlerini taşımamayı da içerir. Terapi odasında doğru ya da yanlış yoktur; yalnızca kişinin deneyimi ve o deneyimin açtığı anlamlar vardır.
Hemen cevap vermeye.
Psikanalitik, özellikle Lacancı terapötik konumda, terapist bileni oynayan bir figür değildir. Bilinçdışının konuşabilmesi için, terapistin her söylenene hızlıca bir anlam yüklememesi gerekir. Çünkü bazı şeyler, ancak henüz anlamlandırılmadığında – kelimeler eksik, cümleler yarım kaldığında – duyulur hale gelir. Terapistin hemen cevap vermemesi, danışanın kendi sözünü kurmasına ve o sözün içinde kendisini duymasına olanak tanır.
Boşluğu doldurmaya.
Terapistin sessizliği, danışanın söze başlamasını bekleyen değil; söylenemeyenlerin, dilin kenarına takılanların fark edilmesine olanak tanıyan bir sessizliktir. Bazen bu suskunluk, danışanı rahatsız eder; bazen de onu kendi sesiyle tanıştırır.
Yargılamaya.
Terapi odasında kişi yalnızca kendini anlatmaz; kimi zaman suçlulukla, utançla ya da pişmanlıkla da konuşur. Terapistin sessizliği, bu duyguların üzerinde yargılamadan durabilmeyi ve danışanın kendini anlamaya cesaret edebilmesini sağlar.
Kendi arzularına.
Lacancı psikanaliz açısından terapist, öznenin arzusunun nesnesi haline gelmemeye dikkat eder. Sessizlik, analistin arzusunu geri çekerek danışanın arzusu üzerine düşünmesini mümkün kılar. Bu, terapistin kendi arzusuna da – bilinçdışı olarak – susması anlamına gelir.
Terapistin sustuğu yer, çoğu zaman terapiyi dönüştüren yerdir. Bu sessizlik, edilgen bir boşluk değil; sözü, duyguyu ve düşünceyi çağıran bir eşiktir. O eşikte kişi, yalnızca dinlenmediğini değil, duyulduğunu da hisseder.
Bir terapist neye susar?
sorusu, aynı zamanda şunu da sorar:Terapist hangi alanı danışana bırakır? Ve bu alan ne kadar korunursa, danışan o kadar özgürleşir.
Bursa'da Psikoterapi Desteği Arayanlar İçin
Bu yazı, psikoterapide sessizlik, terapistin etik konumu ve özellikle varoluşçu psikanalitik yaklaşım açısından anlamlı bir duruş üzerine yazılmıştır. Bursa’da bireysel terapi arayışında olanlar için, bu yaklaşım danışanın kendi öyküsünü kurmasına alan tanıyan bir çerçeve sunar.Psikolog Adem Öztürk, Bursa’da varoluşçu ve psikanalitik yönelimle çalışan bir psikoterapist olarak, terapi sürecinde bu etik ve düşünsel konumlanışı merkeze alır.




Comments